Yüzyılın felaketinden bu yana 12 gün geçti.
Devletin enkaz kaldırma süreci üzerine birçok ekip ülkesine dönme kararı aldı.
Geride on binlerce binanın enkazı ve bu binaların altında yaşamlarını yitiren insanlar ve onların cenazelerini bekleyen akrabaları kaldı.
1999 depreminden sonraki en önemli sorunlardan birisi de akrabalarının cenazesine ulaşma konusuydu.
Vefat eden insan sayısının fazlalığı ve depremden sonra salgın hastalık korkusu ile kimlik tanımı yapılmadan binlerce cenaze toplu mezarlara defnedildi.
Geride isimsiz olarak gömülen felaketzedeler ve onların cenazesine ulaşamayan yakınları kaldı. Kayıtlara isimlerin “kayıp” olarak geçmesi sonraki yıllarda birçok vicdani ve hukuksal sorunu beraberinde getirdi.
Çok sayıda insanın yaşamını kaybettiği büyük felaketlerde yaşamını kaybeden kişilerin kimlik tespitinin yapılması, insani, yasal, dini, etik ve sosyal boyutları nedeniyle çok önemli bir konu.
Bu konuda Adli Tıp Uzmanı Sn. Polat Erdi’nin “Disaster Victim Idendification-DVI başka bir deyimle-Felaket Kurbanlarının Kimliklendirilmesi” konusunda önemli bir uyarısı var.
1999 depremindeki gibi fethi kabirler-mezar açmalarının yaşanmaması için devletin acilen gerekli altyapı çalışmalarını bir an önce organize etmesi gerekir.
Çünkü, yaşamını kaybeden kişilerin yakınlarına kimliği doğru olarak belirlenmiş naaşlarını teslim etmek ve inanışlarına uygun tören yapmalarına olanak sağlamak insani açıdan önem taşımakta hem de devletin asli görevlerinden.
Ayrıca diğer önemli konu, felaketzedenin ölümünün resmiyet kazanmasının, vasiyetlerin yerine getirilmesi, sigortaların ödenmesi, miras paylaşımı, varlıklarının satılması gibi miras hukuku yönünden önem taşıyan yansımaları bulunmakta.
Kimlik tespitinin olabildiğince kısa sürede ve doğru olarak yapılmasının uluslararası ilişkiler, suçlu ve mağdurların tespiti, velayet hakkı, tazminat hukuku ve kimlik tespitini yapanların yasal sorumlulukları yönlerinden de önemi bulunmaktadır.
Felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi için Avrupa’da Interpol üyesi tüm ülkelerde kimlik tespitinin standart yöntemlerle yapılması için ilk kez 1968 yılında DVI formları düzenlenmiş.
Özellikle 1980 yılından itibaren düzenlenen bilimsel toplantılarda formlar geliştirilmiş, üye ülkelerin işbirliği ile DVI ekipleri organize çalışmalar gerçekleştirmişlerdir.
DVI standartlarında kimlik tespiti yapılırken ekipler fotoğraflar, parmak izleri, diş kayıtları, tıbbi kayıtlar ve DNA örnekleri gibi kriterlerden yararlanır.
Yaşamını kaybeden kişilerin kimliklerinin belirlenmesi çalışmaları, toplu ölümlerin gerçekleştiği olaylarda kimlik tespiti için uzmanlaşmış kişiler tarafından yapılması gerekir. Bu multidisipliner çalışmayı gerektirir.
Burada en önemli rol adli tıp uzmanları ve kriminal uzmanlık ekiplerine düşmekte.
Konunun boyutları çok ciddi.
Yaklaşık 12 yıl Adli tıpta görev almış bir hekim olarak altını çizerek söylüyorum ki kimlik tespiti öyle ambulansta, morgda fotoğraf çekmeyle çözülecek bir olay değil.
AFAD'ın acil olarak Adli Tıp Kurumu ile koordineli olarak bu çalışmaları bilimsel ve uluslararası standartlara göre yürütmesi gerekir.
Bölgenin çok geniş bir coğrafya olduğu göz önünde tutulursa bu çalışmalar Adli Tıp Kurumu’nun da boyutlarını aşar.
Türkiye’deki bütün üniversiteleri de devreye sokarak adli tıp uzmanlarından oluşan ekipler oluşturmak gerekir.
Bu ekiplerin uluslararası DVI formlarına uygun başta DNA kayıtları olmak üzere örnekler alması ve veri bankaları oluşturma çalışmalarını başlatması gerekir.
Depremde hayatlarını kaybedenlerin acele defin işlemleri yapılıp, daha sonra da tekrar fethi kabir-mezar açmalar yapılıp yeni acılar yaşatılmasın.
Kimlik tanımı çalışmaları için bir an önce organize olmak gerek, yarın geç olabilir.
Bir yorum ekleyin..